Bu Blogda Ara

20 Aralık 2009 Pazar

Cesitli Kavramlar ve Aciklamalari

"Toplam Kalite Kontrolü, Tam Zamanında Üretim, Tedarik Zincirleri Yönetimi, Malzeme İhtiyaç Planlaması, Değişim Mühendisliği, Çevik Üretim, Yeşil Üretim, Yeniden Üretim, Nanoteknoloji, Eşzamanlı Mühendislik" gibi çeşitli popüler kavramların incelendiği yazı için...


1. TOPLAM KALİTE KONTROLÜ

1.1. Kelimenin Kökeni ve Anlamı

Kalitenin latince karşılığı “qualitas” olup nasıl oluştuğu anlamına gelen “qualis” sözcüğünden türemiştir. Sözcük anlamı ile hangi nesne için kullanılıyorsa onun gerçekte ne olduğunu belli etmek amacını taşır. Bu anlamda, bir nesnenin kalitesi onun doğasındadır ve o nesne başka bir nesneye değiştirilmeden kalitesi değişmez.

Kalite Kontrol, kalite ile ilgili olarak belirlenmiş bir hedef, amaç veya standarda ulaşmak için uygulanan teknikler ve yapılan faaliyetlere denmektedir. Bu faaliyetler kontrol, istatistik tutulması, hatanın tespit edilmesi, hatanın kaynağının nedeninin bulunması ve nasıl düzeltilmesi gerektiğini içeren bir sistem içinde yer almaktadır.

1.2. Kalite Kavramının Tarihsel Gelişimi

Kalite kontrol uygulaması, 1900'lerde nihai ürünün iyi, kötü olarak tasnifi ile başlamış, 1930'lardan sonra istatistiki kalite kontrolünün üretim sırasında uygulanması söz konusu olmuştur. Uygun olmayan hammaddenin sınırlı kaynakları boşa harcadığı bilincine varılarak girdi kontrolüne de önem verilmiştir. 1950’lerde ise sadece üretim muayene ve kalite kontrol bölümlerinin değil, her bölümün kaliteden sorumlu olduğu toplam kalite kontrol kavramı geliştirilmiştir. Toplam kalite kontrol kavramı sadece üretim aşamasını değil, piyasa araştırmasından satış sonrası hizmete kadar tüm aşamaların kalite kontrol kapsamına girmesini ifade etmektir.

1.3. Kalite Kontrolde İstatistik Yöntemlerin Kullanılması

İkinci dünya savaşı kitle imalat kavramını ortaya çıkarmış ve %100 muayene yöntemleri artık büyük zorluklara sebep olur hale gelmiştir. Bu aşamada istatistik yöntemler kalite kontrolünde büyük değişmelere yol açmıştır.

1.4. Toplam Kalite Kontrolü

İkinci dünya savaşından sonra Japonlar tarafından geliştirilen bu sistemin en ilgi çekici yanı amaca yönelik eğitilmiş bir insan gücünü harekete geçirerek ve mevcut teknolojiyi daha iyi kullanılmasıdır. Toplam kalite kontrolü, müşteri gereksinimlerinin doğru olarak belirlenmesinden, hatasız ve eksiksiz ürün tasarımından, girdi satın alınan tedarikçilerden, firma dahilindeki tüm faaliyetlere, buradan da dağıtım kanallarında kadar uzanan süreçler dizisi toplam kalitenin ilgi alanı içerisindedir. Konuyu, aşağıdaki, süreçleri off-line ve on-line olarak inceleyen, tablo üzerinden inceleyecek olursak daha anlaşılır olacağı kanaatindeyim.







2. Tam Zamanında Üretim

2.1. Tam Zamanında Üretim Nedir?

Tam zamanında üretim sistemi (Just In Time); son yıllarda oldukça önem kazanan bir üretim tekniği olmuştur. “Tam Zamanında” terimi, genellikle sloganlaşan tanımıyla sadece gerekli parçaların, gerekli olduğu miktarlarda, gerekli görülen kalite düzeyinde, gerekli olduğu zaman ve yerde üretilmesi durumunu açıklar.

Günümüz kıt kaynaklan yönetiminin de gerektirdiği gibi, pazar payını dikkate alarak stoka yönelmeden üretim yapılmalıdır. Bu sayede parti büyüklükleri küçülecek ve bir ay aşırı üretim yapıp ertesi ay boş kalmak da önlenebilecektir.

Tam zamanında üretim (bundan sonra TZÜ olarak ifade edilecek) sistemleri, müşteri, işletme ve satıcı zincirinin tamamında uygulanmasıyla ancak başarılı olduğu için klasik bir işletme ortamından TZÜ ortamına geçişin uzun ve sancılı bir dönüşüm sürecini gerektirdiğini, TZÜ uygulamalarına geçiş öncesi oluşturulması gerekli olan makro ve mikro alt yapının sağlamlığının önemli bir faktör olduğu söylenebilir.

2.2. Tam Zamanında Üretimin Tarihçesi

1983’te Hall bir üretim sistemi ve felsefesi olarak TZÜ’in tanımını şöyle yapmıştır: “Dar anlamıyla TZÜ, gerekli zamanda, gerekli yerde, yalnızca gerekli malzemeyi bulundurmayı amaç edinen malzeme hareketi ve iletimidir. Geniş anlamıyla TZÜ, gerekli malzeme hareketini tam zamanında yapan bütün imalat faaliyetlerini kapsar.”

Ancak her şey ikinci dünya savaşı sonrasında Toyota Motor Company’nin baş mühendisi Taiichi Onho’ nun şu sözleri ile başlamıştır: “Amerikayı 3 yıl içerisinde yakalamalıyız aksi takdirde Japon otomobil endüstrisi kurtulamaz.” TZÜ’nün uygulanması 1973’deki petrol ambargosu boyunca Toyota’nın ayakta kalmasını sağladı ve daha sonra pek çok şirket tarafından kabul gördü.

2.3. Tam Zamanında Üretim Sisteminin Özellikleri

TZÜ sisteminin özellikleri: operasyon sırasına göre dizilmiş makineler, küçük ve ucuz teçhizat, tek parça akış üretimi, çok yönlü işgücü, kolay devreye alınabilen/çıkartılabilen operasyonlar, U tipi hücresel yerleşim planları, tanımlı standart operasyonlar olarak sıralanabilir.

2.4. Tam Zamanında Üretim Sisteminin Dayandığı Temeller










3. TEDARİK ZİNCİRLERİ YÖNETİMİ

3.1. Tedarik Zinciri Nedir?



Tedarik Zinciri, müşteri ihtiyaçlarını doğru zamanda, yerde ve uygun bir fiyatla sunabilmek için tüm satın alma, satma, müşteri eğilimlerini belirleyebilme, üretme gibi tedarikçiden son müşteriye kadar olan tüm faaliyetlerdir. Bir şirketin tedarik zinciri; hammadde üreticileri, hammadde ve yarı mamulleri işlenmiş ürüne dönüştürmesi yani imalat işlemleri sırasında tedarik işleri ile uğraşanlar ve bunun ardından bitmiş ürünleri dağıtım kanallarında nihai tüketiciye kadar ulaştırılması sırasında değer yaratan bütün unsurlardır. Veya bu tanımı tüketici açısından ifade ettiğimiz takdirde, tedarik zinciri bir ürün veya servis için talepleri yerine getirmek üzere gereken değeri meydana getiren aşamaların veya unsurların tamamıdır.

Bir başka kaynağa göre, tedarik zinciri, materyal akışının gerçekleştiği kurumlar ağı olarak tanımlanmaktadır. Bu kurumlar tedarikçileri, nakliyecileri, üretim tesislerini, dağıtım merkezlerini, perakende satıcıları gibi öğeleri içermektedir.



Hammadde ve parça tedarik kaynakları, üretim ve montaj, depolama ve envanter dağıtımı, sipariş girişi ve sipariş yönetimi, tüm kanallarda dağıtım, müşteri teslimi ve tüm bu aktivitelerin gözlenmesi için gereken bilgi sistemleri dahil olmak üzere, hammadde evresinde müşteriye kadar bir ürünün dağıtımında yer alan tüm aktiviteler " Tedarik Zinciri Yönetimi, tüm bu aktiviteleri bütün bir süreç halinde koordine ve entegre etmektedir. Yönetim, bir kurum içindeki bölümler ve ayrıca tedarikçiler, nakliyeciler, üçüncü-şahıs/taraf firmaları ve bilgi sistem sağlayıcıları gibi harici ortakları içeren zincir içindeki tüm ortakları birleştirir.



Quinn tedarik zincirini şöyle tanımlamaktadır: "Hammadde evresinden başlayarak son kullanıcıya kadar malların hareketi ile ilgili olan aktivitelerin tümü. Bunlar, kaynak ve tedarik, üretim planlama, sipariş süreci, envanter yönetimi, nakliyat, depolama ve müşteri hizmetlerini içermektedir. Daha da önemlisi, bu aynı zamanda, tüm aktivitelerin gözlenmesi için gereken bilgi sistemlerini de kapsamaktadır."

Başka bir anlatımla tedarik zinciri tedarikçilerden nihai tüketicilere giden malzemelerin, parçaların ve ürünlerin planlanması, koordinasyonu ve kontrolü ile ilgili diğer faaliyetler dizisinin bağlantılı yapısıdır. Tedarik zincirinin 4 temel özelliği vardır.

1. Tedarik zinciri özerk fonksiyonlar dizisi değil bütünleşiktir.

2. Stratejik karar verme ile doğrudan bağlantılıdır.

3. Tedarik zinciri üzerindeki envanterler arasındaki dengesizlikleri tespit etme ve uygun çözümler (düzeltme, elimine etme, ayıklama v.b.) getirme ana konularıdır.

4. Zincir boyunca sistem entegre edilmiştir.

3.2.TZ nin karşılaştığı problemler

-Malzemelerin ve parçaların artan envanteri

-Sınırlı malzemelerin ve kaynakların hızlı dağıtımının artan maliyetleri

-Gereksiz malzemelerin ve parçaların geri dönüşünün veya stoklanmasının artan maliyeti

-Envanterdeki kullanılmayan parçaların ve malzemelerin artan maliyeti





3.3.İki başarılı uygulama

Günümüz ekonomisinde tedarik zincirlerini başarıyla uygulayan ve sonuçları bağlamında rakipleri ile rahatlıkla karşılaştırabileceğimiz iki güzel örnek vardır. Tedarik zincirlerinin nasıl uygulanacağına değinmeden önce başarılı örnekler üzerinde durarak okuyucunun motivasyonunu artırmayı umuyorum.

Birinci örnek Walmart'dır. Walmart mükemmel bir tedarik ve dağıtım zinciri kurarak iki büyük ortağını dünyanın ilk on zengini arasına sokmuş bir perakende satış firmasıdır. Walmart'ın tedarik zinciri o kadar mükemmel işlemektedir ki, marketteki raflardan elma aldığınızda, Walmart'ın tedarikçilerinden olan çiftçi de bahçesindeki ağaçtan elmayı kopartmaktadır. Bu tabii ki bir metafordur ama başarılı bir tedarik zinciri uygulamasının nelere kadir olabileceğini göstermek açısından da önemlidir. Walmart böyle bir yapı sayesinde en büyük rakibi K-MART' ı piyasadan silmiştir.

İkinci örneğimiz ise DELL dir. Şu anda DELL in web sitesine girdikten sonra, son teknoloji bir PC konfigürasyonu yapıp, iki gün içinde evinize gelmesini beklemek mümkündür. Bu yapının mimarı ve DELL'in kurucusu Micheal Dell'in de dünyanın en zengin on kişisi arasında bulunduğunu belirtelim. Bu arada Çok daha genç olan DELL'in PC pazarının devleri olan HP ve Compaq'ı da sollaması da bu stratejinin sonucudur.



4. MRP:

Dünyamızdaki hızla değişen ekonomik koşullara bağlı olarak, 1960’larda geçerli rekabet faktörü olan verimlilik 1980’lere gelindiğinde yerini kaliteye bırakmıştır. 1990’larda ise kalite tek faktör olmaktan çıkmış, bununla beraber maliyet, üretimde esneklik zamanında teslimat gibi unsurlar rekabet alanında önemli faktörler olmuşlardır. Özellikle malzeme kıtlığı, artan maliyetler enflasyonist ortam ve bu tür gelişmeler firmaları, etkili planlama ve kontrol sistemleri geliştirmeye ve uygulamaya zorunlu kılmıştır. Geliştirilen planlama ve kontrol sistemleri, bir ürünün hammaddeden başlayıp nihai ürün olana kadar geçtiği tüm süreçlerin planlanması ve kontrol edilmesi mantığıyla çalışmaktadır.

1960’ lar da Amerika’da kullanılmaya başlayan ve sadece malzeme ihtiyaçlarını belirlemede kullanılan ilk dönem MRP ( Material Requirements Planning ) sistemleri, bilgisayarların gelişmesi ve sisteme CRP ( Capacity Requirements planning ) kapasite ihtiyaç planlaması modülünün eklenmesi ile kapalı çevrim MRP ( close loop MRP ) olarak da adlandırılmaya başlanmıştır. Aynı zamanda kapalı çevrim MRP, MRPII olarak da ( üretim kaynakları planlaması ) olarak da adlandırılmaktadır.

MRPII ( üretim kaynakları planlaması ) son yıllarda kullanılan en popüler ürün yönetimi ve planlama aracıdır. Tek bir üretim sistemini desteklemeyen MRPII’ nin birçok farklı üretim sistemine başarılı bir şekilde adapte edilip çalıştırılabildiği için kullanımı giderek artmaktadır.

MRP, bağımlı talep envanterlerini ve siparişi dikkate alan, bilgisayar tabanlı bir bilgi sistemidir. MRP bir teknik olduğu kadar bir felsefe, bir çizelgeleme yaklaşımı olduğu kadar da bir stok kontrolü yaklaşımıdır.

Ana üretim planının gerçekleşmesi için gerekli tüm parça ve malzeme ihtiyaçları ile bu ihtiyaçların karşılanması ile ilgili bilgiyi içeren ve malzeme ihtiyaç planlama sistemi tarafından geliştirilen ana plan “malzeme ihtiyaç planı” olarak tanımlanır.

MRP, ana üretim planını desteklemek için doğru miktarda ve zamanda üretim veya satın almayı sağlayan bir envanter kontrol sistemidir.

MRP şu nedenlerden dolayı etkin bir envanter yöntemidir:

 Envanter yatırımları minimum düzeyde tutulur.

 MRP sistemi değişmelere duyarlıdır.

 Sistem, envanter birimleri bazında geleceğe dönük bir bakış açısı oluşturur.

 Sipariş miktarları ihtiyaçlara göre tespit edilir.

 Sistem, ihtiyaçların zamanlaması ve tam olarak karşılanması konularına özen gösterir.

Tanımlardan da anlaşılacağı gibi son ürün ihtiyacı parçalar, alt montajlar ve hammaddeler için ihtiyaçların belirlenmesini sağlamaktadır. Bunun nedeni taleplerin son ürün talebinde bağımlı olmasıdır.

MRP, bağımlı talep envanterlerini ve siparişi dikkate alan, bilgisayar tabanlı bir bilgi sistemidir. MRP bir teknik olduğu kadar bir felsefe, bir çizelgeleme yaklaşımı olduğu kadar da bir stok kontrolü yaklaşımıdır.

4.1. MRP Sisteminin Sağladığı Yararlar

Stok düzeylerinde azalmalar

MRP’den özellikle hammadde,parça ve yarı mamül stokları etkilenecektir.Kullanıcılar yarı mamül stoklarının %30 ve %50 arasında azaldığını belirtmektedirler.

Müşteriye verilen hizmetin iyileşmesi

MRP sonrasında sipariş teslimlerindeki gecikmelerin % 90 azaldığı gözlenmiştir.

Verimlilik artışı

MRP yoluyla verimliliğin % 5 ile % 30 oranında arttığı belirtilmektedir.

Talep ve ana üretim programındaki değişmelere hızlı bir şekilde uyum

Tezgah hazırlık ve ürün değişim maliyetlerinde azalma, tezgahlardan daha iyi yararlanma, satışların artışı ve satış fiyatının düşmesi, vb. hususlar da MRP uygulayıcıları tarafından sağlanan katkılar arasında sayılmaktadır.



5. DEĞİŞİM MÜHENDİSLİĞİ

Değişimi kontrol etmenin tek yolu onun bir parçası olmaktır.

5.1. Değişim Mühendisliği Kavramı

Performansta çarpıcı geliştirmeler yapmak amacıyla iş süreçlerinin temelden yeniden düşünülmesi ve radikal bir şekilde yeniden tasarlanması. Değişim Mühendisliği değişimin planlanması ve kontrolünde yeni bir yaklaşımdır. Değişim mühendisliği ile işletme süreçlerinin yeniden tasarlanması ve daha sonra yeni süreçlerin uygulanmaya konması kastedilmektedir. Bunun yanı sıra değişim mühendisliği; “kalite, yenilik ve hizmet amaçlarına ulaşmak için işletmenin iş akış ve süreçlerinin analizi ve tekrar tasarlanması” veya “maliyet, kalite hizmet ve hız gibi çağın en önemli başarı ölçütlerinde çarpıcı geliştirmeler yapmak amacıyla işletme süreçlerinin temelde yeniden düşünülmesi ve radikal olarak yeniden tasarlanması” olarak tanımlanabilir.

Değişim mühendisliğini ortaya atanlar akademisyenler ya da danışmanlar değil, iş hayatında gerçek problemlerle uğraşmak zorunda olan “gerçek” kişilerdi. Ford, Hewlett Packard, Mutual Benefit Life gibi firmalarda yöneticiler gelişen bilişim teknolojisi ve işletme süreçlerini bütünleştirme çabasındaydılar. 1980’lerde yapılan bu yeniden yapılanma çalışmalarına değişim mühendisliği adının verilmesi daha sonra, 1990’ların başında gerçekleşmiştir. Özellikle bu dönemde iş dünyasında yaşanan krizin de etkisiyle, özellikle imalat sanayiinde önce ABD sonra da Avrupa ülkelerinde değişim mühendisliği kavramı ve uygulamaları yaygınlık kazandı. Günümüzde de bu çabalar artarak devam etmektedir.

Günümüzde değişim mühendisliği uygulamaları bir çok işlevsel faaliyete bölünmüş durumdadır:

1-Yazılım ve donanıma yönelik sistem değişim mühendisliği

2-Tersine mühendislik ve tasarım teknolojisini içeren yazılım değişim mühendisliği

3-İnsan ve bilgi altyapısının değiştirilmesi için gereken işletme ve faaliyet hedeflerinin yeniden düşünülmesi anlamında işletme süreçleri değişim mühendisliği

4-İletişim ve bilgi paylaşımını kolaylaştıracak bilişim mimarisi geliştirme amaçlı altyapı değişim mühendisliği

Süreçlerin tasarlanması ve yönetilmesi Değişim Mühendisliğinin esasıdır. Bu yaklaşıma göre, işletme mensupları artık hiyerarşide yukarıya doğru değil, sonuçta işletmenin gerçek yöneticisi olan müşterilere yönelmelidirler. Süreç merkezlilik, değişimin gereğine göre iki şekilde ele alınabilir: Sürecin basitleştirilmesi ve Sürecin Yeniden Düzenlemesi. Basitleştirme, halihazırdaki yapı içinde kurulmuş olan bilişim teknolojisi, yerleşik davranış ve tutumların sınırladığı alanda söz konusu iken, süreçlerin yeniden düzenlenmesinde, mevcut yapının temelden değiştirilmesi söz konusudur. Değişim mühendisliği çalışmalarıyla, mevcut yapının değiştirilmesi, tutum ve davranışların sorgulanması ve tamamen yeni bir bilişim teknolojisinin adaptasyonu söz konusudur. Pratikte, bir işletme örgütünün süreç merkezliliğinin sağlanmasında basitleştirme ve değişim mühendisliği faaliyetlerinin bir arada uygulandığı görülmektedir.

5.2. Bilişim teknolojisi kavramı ve değişim mühendisliği ile ilişkisi

Son bir kaç on yıldır işletmelerde bilişim sistemlerinin rolü önemli ölçüde değişmiştir. Artık örgütlerde bilişim sistemleri örgüt yapılarının dönüştürülmesinde stratejik rol oynayan bir rekabet aracı konumuna yerleşmiştir. Bilişim teknolojisi hızla yönetimin ayrılmaz bir parçası haline gelmektedir. Yönetsel kararların birçoğu hassas bilgi sistemleri olmaksızın etkin olarak uygulanamamaktadır. Bilişim sistemleri, stratejik ve yönetsel değişimin birincil etkeni haline gelmiştir. Bilişim teknolojilerinin gereken desteği olmaksızın geleneksel bir örgütü rekabetçi bir örgüte dönüştürmek neredeyse imkânsız görülmektedir.

Bilginin güç haline geldiği günümüzde, ileri ülkeler ve dev şirketler yatırımlarının büyük bölümünü bilgi ve iletişim teknolojilerine ayırmaktadırlar. Nitekim, ABD'de teknoloji politikaları oluşturulurken, desteklenecek birinci teknoloji alanı bilişim (enformasyon) olarak belirlenmiştir. Bu amaçla federal fonlardan desteklenecek AR-GE programları; daha güçlü bilgisayarlar, daha hızlı bilgisayar ağları, daha sofistike yazılım geliştirme ve ilk ulusal bilişim süper-otobanını (information-superhighways) gerçekleştirmeyi kapsayacaktır. Böylece, 19.yüzyılda demir-yollarının oluşturduğu toplumsal ve ekonomik etkiye eşdeğer bir etki ülke çapındaki bilişim otobanıyla sağlanmaya çalışılacaktır. Bu şekilde bir iletişim ve bilişim altyapısının oluşturulması yeni teknolojilerin geliştirilmesini hızlandıracaktır. Bilişim teknolojileri ve telekomünikasyon finansal hizmetlerden imalat ve perakendeciliğe kadar hemen bütün sektörlerde köktenci değişikliklere sebep olmaktadır. Yeni teknoloji sadece firmaların eski faaliyetlerini daha etkin sürdürmelerini sağlamakla kalmayıp, birçok sektörde rekabet şeklini esastan değiştirmektedir. Yeniden yapılanma sürekli ve yayılmacıdır.

Bu süreç, bir arada çalışan insanların sürekli olarak metotlarını değiştirmelerini sağlamakta, çabalarını desteklemek için çok farklı örgütlenme türleri önermekte, stratejilerini rekabetçi üstünlüğün yeni kavramları doğrultusunda belirlemelerini teşvik etmektedir. Bilişim teknolojisinin değişim mühendisliği sürecinde 4 önemli rolü bulunmaktadır.

1-Bilişim teknolojisi yeni süreçleri mümkün kılar. Bilişim teknolojisi olmaksızın var olması imkansız süreçler oluşturulabilir. Bilişim teknolojisi ile ortaya çıkan sanal kitapçılık, önemli bir örnektir. İnternet üzerinde faaliyet gösteren bir çok sanal kitapçının en meşhuru olan Amazon, bir milyondan fazla kitabı fiziki olarak bulun-durmaksızın siparişleri karşılamaktadır. Dünyanın herhangi bir yerindeki internet kullanıcısı www.amazon.com web adresine ulaşarak interaktif olarak siparişini verebilmektedir. Amazon şirketi, ABD’nin en büyük kitap toptancılarının bulunduğu Seattle civarında kurulmuştur. Web sitesi, otomatik bir E-mail sistemiyle yeni çıkan kitapları ilgili müşterilerine duyurmaktadır. Amazon.com’ un satışları her ay yaklaşık %30 artmaktadır.Internet teknolojisi olmaksızın böyle bir sistemin kurulması imkansızdır.

2-Bilişim teknolojisi proje yönetimini kolaylaştırmaya yardımcı olur. Proje yönetimi araçları süreçlerin analizi ve yeni süreçlerin tanımlanması için gereklidir. Süreç merkezli uygulama yazılım paketleri bu alanda önemli bir yere sahiptirler.

3-Bilişim teknolojisi insanların bir arada daha yakın çalışmalarına imkan sağlar. Geleneksel anasistem merkezli bilgi işleme 1980’lerde PC’lerin bulunmasıyla devrim geçirmiştir. Günümüzde ise, PC’ler son derece yaygınlaşmıştır. Yerel alan ağları (LAN) ve geniş alan ağları (WAN) elektronik olarak çalışma ekiplerini coğrafi konum önemli olmaksızın birbirlerine bağlamakta ve işbirliklerini sağlamaktadır. E-mail, groupware, iş akış yönetim, telekonferans gibi özel yazılım sistemleri bilişim teknolojisinin önemli rolünün açık göstergeleridir.

4-Bilişim teknolojisi işletmeler arası bütünleşmelere yardımcı olur. İşletmelerde süreç yaklaşımı, işletme içi süreçlerin bütünleştirilmesi yanında işletme ve çevresinin (şirket ve müşterileri, satıcılar, ortaklar vs.) bütünleştirilmesini de içine almaktadır. Alman yazılım firması SAP AG dünya piyasasını süreç kavramıyla bütünüyle örtüşmemekle beraber bütüncül işletme çözümleri sunan yazılımıyla ele geçirmiştir. Şirketler, SAP R/3 client/server ve rekabetçi yazılımlarını değişim mühendisliği çabalarını güçlendirmeye yardımcı olduğu ve tam bütünleşme sağladığı için tercih etmektedirler.İş dünyasındaki değişimin hızına ayak uydurmak isteyen şirketler değişim mühendisliği çabalarını bu şekilde bilişim teknolojisi ile desteklemektedirler.

5.3. Değişim mühendisliği uygulamalarında başarıyı etkileyen faktörler

• Bir süreci değiştirmek yerine tamir etmeye çalışmak.

• İş süreçleri üzerinde yoğunlaşmamak

• Sürecin yeniden tasarlanması dışında her şeyi göz ardı etmek.

• İnsanların değer ve inançlarının ihmal edilmesi.

• Küçük sonuçlarla yetinmeye hazır olmak.

• Çok erken vazgeçmek

• Sorunun ve değişim mühendisliği çalışmasının kapsamının tanımlanmasına öncelik vermek.

• Mevcut şirket kültürlerinin ve yönetim davranışlarının değişim mühendisliğinin başlamasını engellemelerine izin vermek.

• Değişim mühendisliğini en alttan en üste doğru uygulamaya çalışmak.

• Çalışmayı yönetmek üzere, değişim mühendisliğini anlamayan bireyleri görevlendirmek.

• Değişim mühendisliğine ayrılan kaynaklar konusunda cimrilik etmek.

• Değişim mühendisliğini şirket gündeminin ortalarına gömmek.

• Enerjinin pek çok büyük değişim mühendisliği projesi arasında dağılması.

• Genel müdürün emekliliğine iki yıl kala değişim mühendisliğini uygulamaya kalkışmak.

• Değişim mühendisliğini diğer iş ilerleme programlarından ayırt etmeyi başaramamak.

• Tasarım üzerinde aşırı derecede yoğunlaşmak.

• Değişim mühendisliğini, kimseyi mutsuz etmeden gerçekleştirmeye çalışmak.

• Değişim mühendisliğinin getirdiği değişimlere gösterilen direnç karşısında geriye çekilmek.

• Değişim mühendisliği çalışmasını sürüncemede bırakmak.



6. ÇEVİK ÜRETİM

ÇEVİK ÜRETİM, sürekli değişikliler nedeniyle ortaya çıkan kaos, karışıklık ve zorluklara karşı çözümler üretmeyi amaçlar. YALINLIK, kaynakların üretken ve etkili bir biçimde kullanılmasına yoğunlaşır ve bunu başarmak için bazı operasyonel teknikler kullanır. Bununla beraber, ÇEVİKLİK, daha önceden tahmin edilemeyen, kestirilemeyen ortamlarda kullanılabilecek genel bir strateji olarak tanımlanmaktadır.

Yalın üretim ve çevik üretim sistemlerinin (ÇÜS) her ikisinin ortak amacının, ürünlerin müşteri isteklerine göre çeşitlendirilebilmesi (mass customization), çeşitli yöntemler ve teknikler uygulanarak parti üretiminin bazı avantajlarının kitle üretimine kazandırılması olduğu söylenebilir. Bu bakımdan, ÇÜS’nin TZÜ’in bir ileri basamağı olduğu da düşünülebilir.

Bir başka ifade ile, standartlaştırılmış (seri üretim, statik hücresel üretim) ve iyi tanımlanmış üretim ortamlarında başarılı uygulamaları olan TZÜ, ÇÜS ile birlikte değişken talep ortamlarına ve standartlaştırılmamış (fonksiyonel vb.) üretim organizasyonlarına taşınmaktadır. Çevik Üretim Sistemlerinin en büyük amaçlarından biri esnekliğin sağlanmasıdır.

Parti üretiminde kitle üretiminin performansını yakalama iddiasında da olduğu için bazı kaynaklarda ÇEVİK ÜRETİM için POST-MODERN KİTLE ÜRETİM ifadesi kullanılmıştır.

Çevik Üretimi diğer üretim teknolojilerinden ayıran en önemli özellik kendi tanımında gizlenmiştir. Yukarıdaki paragraflarda verilen çevik üretim tarifi, KAYNAK KULLANIMI açısından yeniden irdelenirse, bu çok daha iyi anlaşılabilir. Çevik üretimde, diğerlerinden farklı olarak şirket-dışı kaynaklardan yararlanılması söz konusudur. Bu nedenle, kaynakların ve teknolojilerin paylaşılması, bazen rakip firmalarla bile işbirliği yapılması, bir gereklilik haline gelir. Bu yüzden çevik üretim yapmak isteyen kuruluşların işbirliğine büyük önem vermeleri gerekmektedir.

Bu işbirliği, tedarikçilerle yapılabileceği gibi, kendi kulvarlarındaki rakip firmalar ve müşteriler ile birlikte yapılabilir. Örnek olarak, Gaziantep Organize Sanayi bölgesindeki işletmeler güç birliği yaparak kendi elektriklerini üretmek için bir oto-prodüktör tesisi kurmuşlar, ve böylece hem daha uzuca elektrik kullanma fırsatını yakalayarak kendilerine rekabet gücü kazandırmışlar, ve hem de muhtemel elektrik kesintilerine karşı tedbirlerini almışlardır. Bu kendilerine yadsınamayacak bir esneklik kazandırmıştır. Sonuç olarak, çevik bir kuruluş, kendisine rekabet avantajı sağlayacak her fırsatı değerlendirebilecek esnekliğe sahip olmalı ve bu avantajları kazanmak için her türlü yeniliğe, işbirliğine açık olmalıdır denilebilir.

Çevik üretimde; bir girişim, rekabete dayalı temellerin sürekli değişmesinin, hızlı cevap vermenin, kalite gelişiminin ve çevre çalışan bağlamında sosyal sorumluluğun üzerine inşa edilmelidir. Çevik üretim girişimi tanımlandığı gibi şu özelliklere sahiptir.

- Bütün aktivitelerde paralellik

- Bütün çalışanlar için eğitime devam etme.

- Müşteri sorumluluğu ve müşteriye odaklanma

- Dinamik çok teşebbüslü kapasiteler.

- Hayati öneme sahip değerli varlıklar olarak görülen proje ve çalışmalar.

- Takımlar halinde çalışan yetkin bireyler.

- Çevresel sorunlar ve preaktif yaklaşım.

- Ulaşılabilir ve kullanılabilir bilgi

- Yetenekli ve bilgili çalışanlar

- Açık sistem mimarları

- İlk ayarların doğru ve zamanında yapılması

- Toplam kalite felsefesi

- Kısa çevrim zamanları

- Teknolojinin fark edilmesi ve liderlik

- Girişim bütünlüğü.

- Vizyon ve misyona dayalı yönetim.

İşletmenin büyüklüğü ne olursa olsun bu özellikleri kendi çapında uyguladığı ve sürekliliğini sağladığı sürece istenilen çevikliğe ulaşmış olacaktır.

İmalat endüstrisinde, üretim parametrelerinden herhangi biri tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Organizasyon, işgücü ve teknoloji entegrasyonuna dayalı bir yapının oluşturulması gerekmektedir. Bu ise ancak “Çevik Üretim” yaklaşımıyla başarılır. Çevik Üretim, yenilik ve buluşların ön plana çıktığı, öğrenme ve gelişmenin yoğun olarak yaşandığı, şirketleri geleneksel olarak kendi içine hapsetmeyen, işbirliği kurabilen bir sistemi öngörür.

Çevik firma, teknolojileri yakından takip edip, uygulamalı, yazılım programlarını kullanmalı, CNC veya otomasyona geçmeli, hazırlık zamanlarını kısaltacak hızlılıkta olmalı, tedarikleme ve teslimatı zamanında gerçekleştirecek organizasyona sahip olmalı, israfı önlemiş yalınlıkta, değişime uyum sağlayacak fiziksel yapı esnekliğinde, kaynaklarının sınırlı olması nedeniyle diğer KOBİ’lerle ortaklıklar kuracak iş çevresinde, az sayıda iyi yetişmiş personel ile kaliteli, rekabet edebilecek ucuz üretim sistemiyle hizmet verebilmelidir.

İmalat endüstrisinde şartlar ne olursa olsun değişime açık olunduğu sürece her firma

çevikliği kendi bünyesinde kurabilir ve uygulanmasını sürdürebilir. Bundandır ki, Çevik Üretim bazı kaynaklarca “21.yüzyılın üretim modeli” olarak nitelendirilmektedir.

7. YEŞİL ÜRETİM


Ekonomi tarihi; çevre sorunlarının insanın üretim ve tüketim gücündeki artışa paralel olarak bir seyir izlediğini göstermektedir. Çevre kavramı ve çevreye bakış açıları, dünyada yaşayan sosyal, ekonomik ve siyasi gelişmelere ve çevre sonuçlarının yol açtığı sonuçlara paralel olarak son 25 yılda önemli ölçüde değişime uğramıştır.

Bilindiği üzere çevre dediğimiz yer, hepimizin içinde yaşadığı yerdir. Yaşadığımız bu yerlerde daha müreffeh bir toplum yaşamı sürdürebilmek için üretime, daha geniş bir anlamda sürdürülebilir kalkınmaya ihtiyaç bulunmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma ise, bugünün gereksinimlerini gelecek kuşakların da kendi gereksinimlerini karşılama olanaklarını ellerinden almadan karşılamaktır.

Tüm dünya ülkelerine bakıldığında başlıca çevre sorunlarının şunlar olduğu görülmektedir:

- Endüstriyel ülkeler karbondioksit yaparak çevreyi önemli ölçüde kirletmektedirler.

- Çevre kirliliği, bilinçsizce ve plansızca avlanma vs. nedenler dolayısıyla biyolojik türlerin giderek azaldığı görülmektedir.

- Dünyada her yıl ormanların azaldığı gözlemlenmektedir.

- Endüstriyel atıklar sonucu denizler, nehirler kirlenmektedir.

- Özellikle büyük şehirlerde motorlu taşıtlardan çıkan zehirli gazlar çevreyi ve insan sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır.

- Bazı ülkelerde ısınma amacıyla kullanılan kömür vs. yakıtlar hava kirliliği sorununu ortaya çıkarmaktadır.

- Plansız şehirleşme, yapılaşma ve göç gibi sorunlar dolayısıyla çevre kirliliği her geçen gün daha da artmaktadır.

- Sahil yerlerinin plansız programsız yapılaşmaya açılması ve kaçak yapılara göz yumulması doğanın katledilmesi anlamına gelmektedir.

- Topraklarını “milli koruma” altına alan ülke sayısının çok fazla olmaması da doğa ve çevrenin tahrip edilmesine neden olmaktadır. Öte yandan, topraklarının bir kısmını “milli koruma” alanı içine almış olan ülkelerde ise bakımsızlık ve ilgisizlik, bu alanlardan arzu edilen şekilde yararlanılmasını engellemektedir.

- Sanayileşme ile enerji kullanımı doğru orantılıdır. Enerji tüketiminin artması da ister istemez doğa ve çevre sorunlarını gündeme getirmektedir.

- Sanayileşme ve şehirleşme sonucunda sera gazlarının artması neticesinde atmosfer ısınmakta, bu da iklimlerde önemli değişikliklere neden olmaktadır. Aşırı sıcaklık, aşırı soğuk, buzulların erimesi, seller vs. gelişmeler, iklimbilimcilere göre sera gazlarının artması neticesinde ortaya çıkmaktadır.

- Yeryüzündeki aşırı ultraviole ışınlar dolayısıyla ozon tabakasının her geçen gün giderek inceldiği görüşü bilim adamlarınca öne sürülmektedir. Sanayileşme ile birlikte kullanılan çeşitli gazlar ozon tabakası üzerinde olumsuz etkiler ortaya çıkarmaktadır.

Özetle, dünyada özellikle sanayileşme, şehirleşme vs. nedenler dolayısıyla her geçen gün çevre sorunları artmaktadır. Tüm bu sorunlar insanları vazgeçemeyecekleri ekonomik kalkınma ve çevrenin nasıl bir arada ve uyum içerisinde sürdürüleceği konusunda daha fazla düşünmeye zorlamaktadır. Bu zorlamaların da bir sonucu olarak çevre sorunlarının çözümüne yönelik bugüne kadar çok sayıda uluslararası anlaşma imzalanmıştır. Başlıcaları şunlardır:

- İklim Değişikliği Konvensiyonu (1992)

- Ozon Tabakasını Koruma Amacına Yönelik Viyana Konvensiyonu(1985)

- Ozon Tabakasını Yok Edecek Maddelere Dair Montreal Protokolü(1987)

- Türleri Yok Olma Tehlikesinde Olan Bitki ve Hayvan Ticaretini Önlemeye Dair Konvensiyon(1982)

- İklim Değişikliği Üzerine Kyoto Protokolü(1997)

Türkiye, uluslararası çevre koruma anlaşmalardan sadece Montreal Protokolü’nü ve Viyana Anlaşması’nı imzalamıştır.

Gelişmiş ülkeler, çevre kirliliğinin giderilmesi faaliyetlerinin de bir sınai faaliyet olduğu bilinciyle süratle uygulamaya geçmişler, ancak az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler bu tür faaliyetleri kaynak israfı olarak görmeğe devam etmişlerdir. Bunun sonucunda, gelişmiş bazı ülkeler çevre kirletici sanayilerini az gelişmiş ülkelere ihraç ederek kendilerini temizlerken, diğer ülkelerin kirlenmesine bizzat önderlik etmişlerdir. Örneğin Japonya'nın %60'ı ormanlarla kaplı olduğu halde, neredeyse tüm odun hammaddesi gereksinimini dışalımla gerçekleştirmektedir.

Çevreyi ve insan sağlığını olumsuz olarak etkileyen atıkların ve emisyonların yok edilmesi, sanayiciye artı bir yük getirmektedir. Bu da sanayicinin bu işlemlerden kaçınmasına ya da minimum düzeyde önlem almasına neden olmaktadır.

Temiz üretim maliyeti ilk uygulanma safhasında kirlilik kontrolü çalışmalarına göre daha pahalı olmakta ancak zaman geçtikçe temiz üretim çalışmalarından doğan maliyet sabit kalmaktadır. Ayrıca temiz üretim için yapılan harcamalar, birkaç aydan birkaç yıla kadar değişen bir sürede geri kazanılmaktadır. Halbuki boru-sonu teknolojilere yapılan yatırımların geri dönüşü yoktur. Uzun vadeli düşünüldüğünde temiz üretim, bu yüksek harcamaları büyük ölçüde azaltmaktadır. Üstelik kirliliği kontrol eden teknolojilerin işletme masraflarının zaman içinde artmasına karşı, temiz üretimde hammadde ve enerji tasarrufu dolayısıyla üretim maliyetleri düşmektedir. Temiz üretim ayrıca, doğal kaynakların korunması ve gelecek nesillere aktarılmasını da sağlayacaktır.

Temiz üretime yatırım yapmanın gerekçelerini özetleyecek olursak;

• Ürün ve proseslerin iyileştirilmesini sağlar.

• Hammadde, su ve enerjiden tasarruf sağlayarak üretim maliyetlerini düşürür.

• Yeni ve gelişmiş teknolojilerin kullanılmasına yol açarak rekabeti artırır.

• İşletmelerin kamuoyu nezdindeki itibarını yükseltir.

Çevreye verilen zararları en aza indirmeyi amaçlayan bu teknolojiler, aynı zamanda mevcut enerji kaynaklarının da daha verimli kullanılmasını sağlamaktadır. Bu teknolojilerin sağlanmasıyla ortaya çıkacak maliyetlerin ürün maliyetlerine çabucak ve doğru biçimde yansıtılabilmesi önem arz etmektedir. Kısa vadede bu yatırımları yapan işletmelerin daha yüksek maliyetli ürünler üreteceği açıktır. Ancak çevre bilincinin global düzeyde artmasıyla birlikte, tüketicilerin çevreye duyarlı işletmelerin ürünlerini tercih ettikleri görülmektedir. Söz konusu talep şüphesiz birim sabit maliyetlerde bir tasarruf sağlayacaktır. Tasarrufun sağladığı pozitif etkiyle işletmeler fiyat rekabeti yapabileceklerdir. Ancak, çevreye duyarlı işletmelerin uzun vadede sağlayacakları bu yararları koruyabilmeleri için devletin bu tür işletmeleri sübvanse etmeleri gerekmektedir. Aksi bir durum bu tür işletmelerin rekabet edebilecekleri uzun süreyi bulamamalarına neden olacaktır.



8. YENİDEN ÜRETİM


Sanayileşme ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak üretim faaliyetlerinin artması ile birlikte ortaya çıkan kıt kaynakların kullanımı ve çevresel atık sorunu, günümüzde büyük bir problem haline gelmiştir. Dünyada ekonomik gelişmenin bir etkisi olarak oluşan bu olumsuzlukları en aza indirmek için, "yaşanabilir çevre" politikaları geliştirilmiştir. Gerçekleştirilen üretim sonucu yaşadığımız ekosisteme bırakılan üretim artıklarını azaltmak için geri dönüşüm, yenileme (tamir etme) ve yeniden üretim kavramları bu politikalar içinde ön plana çıkartılmıştır. Yeniden üretimin artması ile atıkların azalacağı ve kıt malzeme kaynaklarından tasarruf edileceği öngörülmektedir. Küresel olarak yeniden üretim sistemleri uygulayan işletmelerin yaygınlaşması çevresel olarak olumlu etki yapacağı gibi ekonomik olarak da büyük yararlar sağlayacaktır. Öncelikle yeniden üretim yaparak üretim maliyetlerini düşüren ve ham maddeden tasarruf eden işletmelerin öz sermaye yapıları güçleneceği bunun da yeni yatırımların ortaya çıkmasına neden olacağı düşünülmektedir. Düşük maliyetle ürettiği ürünleri yine düşük bir fiyatla pazara sürecek olan işletmeler kendilerine yeni pazar bölümleri yaratabileceklerdir. Daha önceleri maliyeti yüksek olduğu için bu ürünleri kullanamayanlar da daha düşük maliyetle yeniden üretilmiş ürünlere sahip olabilecektir. Gerek mikro gerekse makro açıdan işletmeleri ve çevrelerini; üretim faktörleri, maliyet ve çevresel bakımından olumlu etkileyen yeniden üretim sistemleri gelecek yıllarda işletmeler için kurtarıcı bir sistem olabileceği düşünülmektedir.

Günümüzde gelişen üretim teknolojisi ile birlikte maliyet azaltıcı, çevreyi koruyucu ve işletme karını arttırıcı bir etken olarak birçok farklı endüstride yeniden üretim faaliyeti yapılmaktadır. Dünya çapında yeniden üretimi faaliyetlerini başarı ile gerçekleştirilen bazı ürün grupları arasında, Makineler (Tekstil Makineleri, Traktörler, İş Makineleri, Kamyonlar, Buhar Türbinleri, Kompresörler, Pompalar), Taşıt Parçaları (Motorlar, Aküler, Vites Kutusu, Marş Motoru, Alternatör ve Stator), Ofis Materyalleri (Fotokopi Makineleri, Telefonlar, Cep Telefonları, Faks Makineleri, Yazıcılar, Toner Kartuşları, Bilgisayarlar, Fotoğraf Makineleri), Ev Cihazları (Çamaşır Makineleri, Buzdolapları, Televizyonlar, Oyun Makineleri), Sağlık Ekipmanları (Hasta Yatakları, Medikal Cihazlar) ve Diğerleri (Lastikler, Ofis Mobilyaları, Paletler, Vanalar, Yiyecek/İçecek Otomatları) sayılabilir.

Ürünün yeniden kullanımı ya da yeniden üretimi yoluyla, geometrik şeklinde bir değişiklik olmamasından ve orijinal yaşam döngüsü ile aynı kullanım amacıyla ya da ikincil amaçlarla kullanılmasından dolayı, çevresel etki üzerinde büyük kazanımlar sağlanabilmektedir.



8.1. Yeniden Üretimin Getirdiği Kazanımlar

Enerji tasarrufu: Tamamen yeni bir ürün üretmek için gerekli enerji girdisinin, yeniden üretim ile ürün üretmek için gerekli enerji miktarından dört ila beş kat fazla olduğu tahminlenmektedir. Enerji tasarrufu iki yönüyle ele alınabilir. Ürünün üretilmiş şeklinde fazla bir değişiklik gerekmeyeceği için, üretimde kullanılmış olan enerjinin katma değerinin artması söz konusu olacaktır. Ayrıca materyallerin geri dönüştürülmesi için gerekli olacak enerji, yeniden üretim için gerekecek enerjiden daha fazla olacağı için alternatif maliyet kazancı da söz konusudur.

Materyal geri kazanımı: Üründe kullanılmış materyaller (zarar görmüş ve kullanılamaz hale gelmiş parçalar dışında) aynen geri kazanılmış olacaktır.

İş gücünün geri kazanımı: Ürünün toplam kullanım ömrünün artmasından dolayı, bu ürünü üretmek için kullanılmış olan işgücünün yaratmış olduğu katma değer de artmış olacaktır.

Üretilmiş parçalardaki katma değerin geri kazanımı

Emek yoğun bir faaliyet olmasından dolayı yeni iş olanakları yaratma

Katı atıkların azaltılması

Malların fiyatlarında düşüş sağlanması ve buna bağlı olarak yaşam standardının artması:

Toplamda kullanılan kaynak miktarını göreceli olarak az, elde edilen ürün miktarını (kullanım ömrünün artmasına bağlı olarak) daha fazla arttırmış olmaktan dolayı, birim ürün fiyatları aşağıya çekilebilecektir. Yeniden üretimin işletmelerin ortalama maliyetlerinde % 20 civarında bir tasarruf sağladığı tahmin edilmektedir

Yeniden üretim yapan Şirketin karlılığının artması:

Az kaynak kullanımı ile çok katma değer yaratmak şirketlerin karlılığını arttıracaktır.

Düşük fiyat yoluyla rekabet olanakları sağlanması

Geri dönüşüme göre daha büyük bir katma değer payının geri kazanılması:

Geri dönüşümdeki kayıplar söz konusu olmayacağından, harcanması gereken kaynak miktarı daha az olduğundan, çoğunlukla elde edilen ürünün ekonomik değeri geri dönüşüme kıyasla daha yüksek olduğundan geri kazanılan katma değer daha yüksektir.

Ürün bileşenlerinin üretilmesi için gerekli makine yatırımlarının azalması sonucu düşük sermaye gereksinimi:

Yeniden üretimin önündeki olası engeller ise şu şekilde sıralanabilir:

Tüketicilerdeki kullanılmış mallara yönelik önyargı

Parçaları makul bir maliyetle geri kazanma zorluğu

Yeni parçaları eski olanlarla değiştirmeyi güçleştiren tasarım değişiklikleri

Yeniden üretim faaliyetlerinde belirsizliğin yüksek olması

Ayrıştırma sürecine gelen ürün kalitesine ilişkin tahmin yapma güçlüğü

Bu zorlukların sonuncusunu aşmak, ancak ürünün tasarım aşamasında sürdürülebilirlik koşullarını da tasarıma dahil etmek ve yeni ürünleri buna bağlı olarak geliştirmekle mümkündür.



9. NANOTEKNOLOJİ



Nanoteknoloji özet anlamıyla atomik-moleküler boyutta maddenin mühendisliğinin yapılarak yepyeni özelliklerinin açığa çıkarılmasıdır. Nanometre ölçek olarak metrenin milyarda birini ifade etmektedir. Bir nanometrede yan yana dizilmeyle ortalama 5-10 atom bulunur. Bir kenarı 2.5 nm boyutlu bir küp, yaklaşık 1000 atom ihtiva eder. Nanoboyutlara inildiğinde madde makro-boyutlardan çok daha farklı fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikler kazanmaktadır. Nano-sistemlerin fabrikasyonu, karakterizasyonu ve manipülasyonları ile daha önce varlığı bilinmeyen çeşitli fonksiyonlar ortaya çıkartılacak; bunların verimli bir şekilde insanlığın kullanımına sunulması ile de hayat standartlarımızda önemli ilerlemeler kaydedileceği açıktır. Gelişen vakum sistemleri ve malzeme karakterizasyon teknikleri mühendisliğe ve bilme bu seviyede çalışma yapılabilirliği sağlamıştır ve gittikçe artan oranlarda sağlamaktadır. Nanoseviyelerde görüntüleme, mekanik kuvvetler uygulayabilme ve mekanik özellik tayini, nanosaniyelerde başlayıp biten çeşitli işlemlerin yakalanabilmesi ve izlenmesi, nano-ölçeklerde kimyasal analiz gibi analitik inceleme tekniklerindeki ilerlemeler, beraberinde nanoteknoloji bilimini mühendisliğe ve oradan da uygulamalara ulaştırmış ve sensörlerde, hafıza elemanlarında, tıpta etkili yeni cihazların ortaya çıkmasını sağlamıştır.



9.1. Nanoteknolojinin Dünyadaki Durumu

Dünya nanoteknoloji pazarının 2010-2015 yıllarında yıllık yaklaşık 1 trilyon doları bulması beklenmektedir. Bu alanda 2020 yılına kadar 4 evrenin olacağı varsayılmaktadır. 2003 e kadarki ilk evrede nanotoz ve parçacıkları bunlara bağlı ince filmleri ve seramik, plastik malzemelerden oluşan pasif nanoyapılar; 2005’lerdeki ikinci evrede tranzistörlerde, yükselticilerde, ilaç endüstrisi gibi yerlerde kullanılan aktif nanoyapılar; 2010’larda 3 boyutlu nanoyapılar ve bunları oluşturma teknikleri ve 2020’lerdeki son devrede moleküler nanoteknoloji görülecektir. Konuya dünyada en büyük yatırımı ABD yapmaktadır. Eski başkan Clinton döneminde, 1993 yılında kurulan Ulusal Bilim ve Teknoloji Konseyinin-NSTC (National Science and Technology Council) bir birimi olan Nanobilimi Çalışma Gurubu IWGN (Interagency Working Group on Nanoscience) 1999 Ağustos ayında ilk genel raporunu hazırlayarak nanoteknolojide araştırma yönlerini açıklamıştır. Aynı yıl nanoteknolojiye 255 milyon dolar yatırım yapılmıştır. Ulusal nanoteknoloji yatırımı 2003 yılı için 710 milyon dolar olarak kararlaştırılmıştır. Bu yatırımı 650 milyon dolar ile Japonya, 400 milyon dolar ile Avrupa geneli takip etmektedir. ABD nanobilimi, mühendisliği ve teknolojisi üç ana araştırma geliştirme konusunda yoğunlaşacaktır: 1-Nano-ölçekli üretim yöntemleri; 2- Nanoteknolojinin kimyasal-biyolojik-radyoaktif-patlayıcı tespiti ve korunmasında kullanımı; 3- Nano-ölçekte çalışan cihazların üretilmesi.

9.2. Nanoteknolojinin Avantajları

Nanoteknolojinin önemi, atomlar ve moleküller seviyesinde (1 ila 100 nanometre (nm) skalasında) çalışarak, gelişmiş ve/veya tamamen yeni fiziksel, kimyasal, biyolojik özelliklere sahip yapılar elde edilmesine imkan sağlamasından kaynaklanmaktadır. Teknik açıdan açıklamak gerekirse malzeme özellikleri ve cihazların çalışma prensipleri, genel olarak 100 nm’den büyük boyutları temel alarak yapılan varsayımların sonucunda ortaya çıkarılmış geleneksel modelleme ve teorilere dayanmaktadır. Kritik uzunluklar 100nm’nin altına indiğinde ise geleneksel teori ve modeller ortaya çıkan özellikleri açıklamakta çoğu zaman yetersiz kalmaktadır.

Nanoteknoloji iste burada resme girmektedir. Daha sağlam, daha kaliteli, daha uzun ömürlü ve daha ucuz, daha hafif, daha küçük cihazlar geliştirme isteği birçok is kolunda gözlenen eğilimlerdir. Minyatürizasyon olarak tanımlanabilecek bu eğilim birçok mühendislik çalışmasının temelini oluşturmaktadır. Minyatürizasyonun sadece kullanılan parçaların daha az yer kaplamasından çok daha önemli getirileri vardır. Minyaturizasyon üretimde daha az malzeme, daha az enerji, daha ucuz ve kolay nakliye, daha çok fonksiyon ve kullanımda kolaylık olarak uygulamada kendini göstermektedir.

20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bir çok endüstride kullanılan toleranslar sürekli iyileştirilmiş, üstün kalite anlayışı geliştirilmiştir. Mikroteknoloji ürünü olarak tanımlayabileceğimiz parçalar otomobil, elektronik, iletişim gibi sektörlerde yaygın olarak kullanılır olmuştur. Günümüzde ise mikroteknolojilerden daha küçük teknolojilerin, nanoteknolojinin, kullanımını yaygınlaşmaktadır.

Nanoteknoloji sayesinde sanayide, bilişim teknolojilerinde, sağlık sektöründe ve daha birçok alanda yeni ürünler geliştirilecek, günümüzün üretim süreçleri ve yöntemleri değişecektir. Bu teknolojiye yatırım yapılan ülkelerde ekonomik değerler yaratılacak ve toplumların yasam kalitesi gelişecektir.

Nanoteknolojiden gelecek 10-15 yıl içinde büyük ve sürpriz çıktılar ve yeni pazarlar beklenmektedir. Avrupa'da, ABD'de ve Japonya'da yüzlerce nanoteknoloji araştırma merkezi, üniversitelerde bölümler kurulduğu ve uzman kadroların bu merkezlerde bir yarış ortamında, önce ulusal, sonra ticari çıkarlarına yönelik olarak bilgi ve teknoloji ürettikleri gerçeği çok açık bir şekilde görülmektedir. Nanoteknoloji ile gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkeler arasındaki ara kapanamayacak kadar ve katlanarak artacak; nanoteknolojiye sahip olan ülkelerin refah seviyesi, ulusal savunması ve ekonomisi daha güçlü bir konuma gelecektir. Bu bağlamda zamanında endüstriyel ve mikro elektronik-enformatik devrimlerini yakalayamayan ülkemizde, ekonomik ve bilimsel gelişme ve refah için nanoteknoloji yakalanabilinecek en son fırsat olmaktadır. Bu fırsatın yakalanabilmesi ancak, ulusal boyutta uzman kadronun güçlendirilmesi, eğitim ve nesilden nesile aktarılacak teknoloji birikiminin önünün açılması ile mümkün olacaktır. Bu yolların açılması ile ülkemiz, kritik olan bu uygarlık ve refah düzeyine çok daha aktif olarak katkı sağlayabilecektir. Nanoteknolojinin belli alanlarına girip teknoloji geliştiren Türkiye, Finlandiya’daki Nokia örneği uluslararası dev nanoteknoloji ürünü çıkarabilen bir ülke konumuna gelecektir. Bunun ülke refahına ve ekonomik gücüne, yaşayan halkının kendisi ve dünya ile daha bütünleşik olarak yaşamasına büyük katkısı olacaktır.



10. EŞZAMANLI MÜHENDİSLİK

Globalleşme sürecindeki en son gelişmelerle birlikte işletmeler rekabet edebilmek adına kapasitelerini limitlerine kadar zorlamak durumunda kalıyorlar. Bu da ancak organizasyon yapılarında gerçekleştirdikleri verimlilik artırımları ile mümkün olabilmektedir. Organizasyonel verimlilik artışı sağlanması yolundaki araçlardan birisi de eşzamanlı mühendisliktir. Ürün tasarımlarının karmaşıklaşması ve çok uzun zaman alır hale gelmesi ile birlikte bu konu çok ama çok önemli bir hale gelmiştir. Bir ürünün raflardaki yerini almasının, sadece tasarım çalışmalarının uzaması sebebiyle, üç ay gecikmesi demek, günümüz şartlarında firmaya büyük bir Pazar kaybı olarak geri dönecektir.

Eşzamanlı mühendislik ürünlerin ve imalat ve destek hizmetleri de dahil olmak üzere ilgili bütün süreçlerin eşzamanlı ve entegre tasarımına sistematik bir yaklaşımdır. bu yaklaşım tasarımcıların ürünün doğuşundan ölümüne dek yaşamındaki, kalite, maliyet, planlama ve kullanıcı ihtiyaçları da dahil olmak üzere bütün faktörleri göz önüne almalarını sağlar.

Diğer bir deyişle eşzamanlı mühendislik; müşteri ihtiyaçlarının vurgulandığı, takım değerlerinin işbirliği güven ve paylaşım olduğu, karar verme sürecinin ürün geliştirmenin ilk aşamalarında paralel çalışmalar şeklinde yürütüldüğü ve bilgi paylaşımıyla senkronize edildiği, ürün geliştirmede uyuşmayı hedefleyen sistematik bir yaklaşımdır.

Eşzamanlı mühendisliğin dört temel öğesi ve bunlara bağlı kazanımlar vardır:

1. Eşzamanlılık: Ürün ve süreç tasarımı paralel ilerler ve aynı zamanda oluşur. Ürün yaşam döngüsünü minimize ederek yeniden tasarım prosedürlerinin önüne geçer.

2. Kısıtlar: Süreç kısıtları ürün tasarımının bir parçası olarak görülmelidir. bu; imalatı, taşınması ve montajı basit ürünler üretmeyi, maliyet -etkin süreçler, araçlar ve malzemeler kullanmayı garanti altına alır.

3. Koordinasyon: Maliyet, kalite ve teslimat bakımından etkin olabilmek için ürün ve süreçler koordine edilmelidir.

4. Takım Çalışması: Güçlü etkiye sahip ürün ve süreçler için kararlar bütün takımın katılımıyla alınmalıdır. Dolayısıyla ortak bir takım amaçlara sahip olunmalıdır.


Tablo3: Geleneksel ve Eşzamanlı Mühendislik metotlarının, Tasarım X Zaman eksenlerinde değişimi. Amerikan ve Japon otomobil endüstrileri ışığında düzenlenmiştir.

Ernur OKTEM ' 2009


KAYNAKÇA



1. Istatistiksel Kalite Kontrolü: Prof. Dr. Sansli Baskan, Ege Üniversitesi

2. Quality Control and Total Quality Control Applications in The World: Arastirma Görevlisi Seher Perinçek, Arastirma Görevlisi Deniz Duran, Prof. Dr. Erhan Kirtay, Ege Üniversitesi

3. EMRE Aynur, Tam Zamanında Üretim Sisteminin Ülkemizdeki Uygulamaları ve Sorunları, Ankara : M.P.M. Yayınları

4. Hanife ERTUĞRUL ve Cemile YÜNGÜL , Tam Zamanında Üretim Sistemi, Kocaeli Ün. Müh. Fak. End. Müh. Bölümü, Lisans Tezi

5. Erman Eymen, Tedarik Zinciri Yönetimi

6. İbrahim Somar, MRP ve MRPII Planlama Sistemleri, Sakarya Üni. Ödev Çalışması

7. Doç. Dr. Kemal SEZEN; U.Ü.İ.İ.B.F. Ekonometri Bölümü Yöneylem A.B.D. Öğretim Üyesi, Malzeme Gereksinim Planlama Sistem Analizi ve Bir Uygulama

8. Manganelli ve Klein, Reengineering El Kitabı

9. Türk Endüstri Mühendisleri Grubu, Çevik Üretim, 2008

10. Ferhat Güngör ve Kamil Paçal, Çevik Üretimin Kobi’lerde Uygulanabilirliği, 2003

11. Prof. Dr. Göksel Demirer, Temiz Üretim Bilgi Kaynağı, 2009

12. Dr. Mehmet Cihangir, Yrd.Doç.Dr.Ferit Küçük ve Dr.Hasan Türkal, çevreye duyarli üretim sistemi uygulayan işletmelerde…, Akademik Bakış Dergisi

13. Mert Topoyan, Yeniden Üretim Sistemleri İçin…, Dokuz Eylül Üniersitesi SBE Tezi

14. Tübitak, Nanonobilim ve Nanoteknoloji Stratejileri, 2004

15. Atom-Scale Research Gets Real, Science Magazine, 2000

16. N.C. College Of Engineering, Concurrent Engineering,

17. CAMR, South Australia, A Guide To Introducing Concurrent Engineering in Your Organisation.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder